Şehirleşme elbette günümüz dünyasında uygarlığın gelmiş olduğu düzeyi göstermektedir. Kısaca bir hatırlatma yaparsak eğer, Köylerden kentlere kentlerden şehirlere şehirlerden metropollere ve en son metropollerden megapolere doğru bir büyüme evrimi gerçekleştirdiğini görebiliriz. Kuşkusuz bu sanayileşme demek, nüfus büyümesi demek, motorize olmak demek, elektronik hareketlilik demek ve tüm yaşamsal imkanlarda ileri düzeyde rahatamaya kavuşmak demektir. Yani yaşamsal konfor anlamına gelmektedir.
Lakin tüm doğal olaylarda olduğu gibi kentler veya şehirler bir müddet sonra yaşlanma belirtileri gösterir. İlk başta sazlık ve kamışlardan yapılan kulubeler tabiki kısa ömürlüydu. Sonrasında gelişen toprak kerpiç evler biraz daha uzun sürse de yine de yitip gitti. geriye taş ve agaç konutlaşma kaldı ki onun da uzun ömürlü olmasına rağmen virane hale geldiğni biliyoruz. Günümüz dünyasını kentsel yapılanmasını temsil eden beton ve çelik karkas yapılar ise kendini kanıtlamak istemiş olsa da bunun da bir sınıra varacağını örnekleriyle görüyoruz.
Özetle: Şehirler yaşlanıyor. Yaşlandıkça kullanılamaz hale geliyor. Kullanımda ısrar ise konfor kaybı ve can tehlikesi oluşturuyor.
İnsanlar kentleşme sürecinde yaşanan yapılaşmalardan ilk çağlarda yapılan kulube ve kerpiç toprak konutları, orta çağda yapılan ahşap ve taş veleri belki nostalijik vurgu olarak, turistik tema, hedyelik alış veriş yeri yaparak ve hatırları korumak için anıtsal olarak koruyabilirler ama beton yapıların sürreal,sanat amaçlı yapıları dışında anıtsal, nostaljik ve turistik sayılabilecek yönlerinin olduğunu söyleyemeyiz. Betonarme yapı oluşumun ömrü dolduğunda tehlikeli ve sağlığa zararlı duruma geldiğini ve artık yenisini yapma gerektiği oldukça maliyetli bir biçimde ortaya çıkmaktadır.
Ülkemizde öncelikli problem şehirlerin çok hızlı büyüme gösterdiğini görmemektir. Harran üniversitesi itisadi İdari Bilimler bölümünde öğretim üyesi Ahmet Kayan'ın 'Kentleşme sorunları ve Çzüm Önerileri' adlı kitabında oldukça detaylı verilerle örneklemelerde bulunmuştur. Şehirleşmenin planlı ve organize bir gelişim göstermemesi de buna dayanak olur. Ardından kentleşmenin sanayi ve alt yapı gibi gerekli diğer tüm unsurlarını yerine getirmeye çalışırken zamanın getirdiği eskime ile karşılaşılır. Beton yapılar eskimektedir. Eskime ise işin başladığı yer yani kentlerin merkezleri olan ilk yapılarda belirir. Yönetimlerin yıllarca sadece yapı imaline yönelmekten göremedikleri bu aşınma günümüze geldiğini artık gün yüzüne çıkmıştır.
Bunun görülmesini sağlayan en önemli unsur elbette ki, deprem gerçeği olmuştur. Deprem öyle bir uyarı vermiştir ki, yaklaşık 50-60 bin insanın bir gecede yaşamını yitirebileceğini göstermiştir. Deprem de yıklan, hasar gören ve zedelenen yapıların yüksek sayıda bu eski olanlarıydı.Yeni binalardan kusurlu olan, prosedürlere göre yapılmayanları da aynı akibete uğramıştır, ancak esas konu eskime ve yaşlanmadan kaynaklıdır.Ayrıca deprem şiddet ve sarsıntı biçimiyle daha yıkıcı olacağını ve geçmişte kabul edilen şiddet ölçülerinin yetersiz olduğunu göstermiştir.
Diğer etkileyici unsurlar ise sel gibi aşırı yağış, hortum ve fırtına gibi aşırı rüzgar gibi doğal olayların gösterdikleridir. Kentsel alt yapıların buna yanıt veremediği ve şehirleşmelerin yeniden bir yapılaşamaya ihtiyaç duyduğunu göstermiştir.
O halde yönetimlerin öncelikli konuların başınada eskimeye yüz tutmuş şehir konutlarının, yapılaşmalarının takibi ve yenilenmesi kaçınılmazdır. Konutların depreme dayanabilmesi için yeniden yapılaşmasını sağlamak ve kentlerin doğal olaylara dayanıklı hale getirmeye çalışmaktır. Ancak yaşadıklarımızdan görüyOruz ki, hızlı kentsel dönüşüm olarak geliştirilen yaklaşımlar sadece konutların yenilenmesi çerçevesine dayanmaktadır. Bir konutun yenilenmesi kendi başına kentsel sorunları çözmez, doğal olaylar karşısında başarı sağlamaz. Bunun yerine kentlerin yeniden projenlendirilmesi, deprem şiddet ölçeklerine göre, sel ve fırtına felaketlerine göre yapılamsı sağlanmalıdır.
Konu bu aşamaya gelmişken ortaya çıkan karşılığı olmayan mali boyutların herkesin aklını kurcalağını biliyoruz. Yapılaşma maliyetleri zirve yapmış, çalışanların gelirleri bunu karşılayamaz olmuş ve bunun sayesinde yenileşme sağlanamamktadır. TOKİ ve Belediyelerin toplu konut projelei de bu maliyet sarmalını aşamamaktadır.Sonuç geciken yenilenme ve eskimeye devam eden şehirler oluyor. Eskiyen ve çürümeye devam eden şehirler de insanlık için baş tehlike haline gelebilir.
Şanlıurfa özeli için orantısız büyüyen ve nüfusa dayalı şehirleşmenin getirdiği sancılar 1950 yılarında bahçelievlerden başlar. Eskime şehirn merkezi olan bahçelievlerin dokusuna ve kokusuna sinmişti. Gel gör ki, Nüfusun en çok aktivasyon sağladığı, ticartin yapıldığı, etkileşime girdiği yer yine bu şehirin merkezidir. Deprem ne olacağını hissettirmiştir. Bahçelievler ayakta durmakta zorlanmaktadır.ancak kentsel dönüşümü sağlayacak planlama, proje ve mali kaynak belirsizdir. Sadece maliyeti tamamlayanın "yık-yap" orgnizasyonundan öteye gidilmemektedir. Eskime sadece Bahçelievlerde değil, yenişehir ve karaköprünün çevik kuvvet bölgelerine kadar uzanmaktadır. Bunlara ek olarak yetersiz denetim, yönetmeliklere uymayan yapılaşmalar ve usulsuz yapılaşmalrın yarattığı risk de eklenmelidir. Doğal afetlere dayanıksılık burdan ileri gelmektedir.
Bu nedenlerle Hızlı kentsel dönüşümde şehir plancıları, mimarlar, jeologlar ve metroloji uzmanlarının oluşturacağı şura ile teknik ve mali anlamda yenileşme için sağlıklı ortam hazırlayabilir. Diğer faötörleri gözetmeden devam eden yapıların yenilenmesi süreci yeterli ve sağlıklı sonuç vemreyecek ve mali engellerle yerinde sayacaktır.